Zehra KAHRAMAN - Uzman Psikolojik Danışman/Çift ve Aile Terapisti
Bir annenin bebeğiyle olan bağı, bebeğin anne rahmine düşmesi ile başlar. Hatta biraz daha geriye gidecek olursak, bebeğin anne ile olan biyolojik bağı, annesinin anneannesinin rahmine düşmesiyle başlar. Yani üç kuşağın bir bedende oluşu... ve anne bebek bağının başlaması...
Yenidoğan her bebek için annenin birincil işlevi bakım verme kapasitesidir. Bebeğin tutulması, karnının doyurulması, altının temizlenmesi, kucağa alınması gibi temel ihtiyaçları anne tarafından olumlu duygu kapasitesi ile gerçekleştirildiğinde, bebeğin hayatta kalabilmesi ve sağlıklı gelişimi devam eder. Bebekler her zaman dış uyaranlara muhtaçtır ve dünyaya geldiği ilk zamanlarda bu uyaranlardan en önemlisi annedir. Annenin bebeğe duyarlılığı, ihtiyaçlarına zamanında karşılık verebilmesi, bebeğiyle fiziksel teması bebek için dünyadaki varlığının vazgeçilmez destekleridir. Annenin duyarlığı, güvenli bağlanmanın gelişimi destekleyerek, duygu düzenleme becerisinin kazanılması için öncelikli bir işleve sahiptir.
Bebek ne kadar büyüse de annenin hayatındaki önemi ve işlevine dair sadece ihtiyaçları değişmektedir. Bebeklik döneminde kendi varlığını bebeğine sunan anne, daha sonraki dönemlerde nesneleri, ilişki yapılarını, olay ve durumları çocuğuna sunmaya devam eder. Hangi oyuncakları seçecek, nerelerde ve kimlerle oyun oynayacak, anne dışında kimlerle ilişkide olacak, doğruları/ yanlışları, iyileri/kötüleri nasıl sınıflandırılacak... gibi çok şeyi ilk güvenilir referans kişisi olarak anneden alacak ve tüm hayatının ilk tercih, seçim ve yönelimleri anne kılavuzluğunda olacak. Bu açıdan baktığımızda annenin bir çocuğun büyümesindeki işlevinin ne kadar büyük bir yer kapladığını ve hayat boyu sürekliliği olduğunu görmemiz mümkün. Yaşamın ilk yıllarındaki fiziksel ve psikolojik bakımın kalitesi yaşam boyu gelişimi doğrudan etkileyen temel etmenlerden birisidir. Erken yıllarda ebeveynler tarafından çocuğa sunulan şefkat, yakınlık, sevgi ve çocuğa sağladığı kendini geliştirme fırsatları; fiziksel, zihinsel, kişilik ve duygusal gelişim alanlarının tümüne doğrudan ya da dolaylı olarak etki eder.
Anne işlevine dair kurduğumuz her cümle ile ilgili sayfalarca yazmak, saatlerce konuşmak mümkün. Esas vurgu yapmak istediğim durum bir annenin çocuğunun hayatındaki bu işlevinin, öneminin farkında olmasıdır. Her zaman dile getirdiğimiz gibi mükemmel anne değil ama Winnnicott'ın tanımıyla "yeterince iyi anne" olma kapasitesi aslında.
Günümüz koşullarında medya ve daha çok sosyal medya üzerinden “ideal annelik/mükemmel annelik” e dair görsel ve yazılı uyaranlara fazlasıyla maruz kalan annelerin yetersizlik duygusu artmaktadır. Yetersizlik duygusu ile endişesi artan anneler çocuklarıyla duygusal bağ kurma deneyimini ıskalamakta ve görüp öğrendiği anne modellerine göre annelik işlevini yürütmeye çalışmaktadır. Bu da anne ile çocuk arasındaki spontan bağın kurulmasını engelleme riskini artırmaktadır.
Anne olan kadının, annelik işlevi sağlamadaki en önemli özelliği doğal, içten, samimi, spontan bir ilişkiyi ve yaşamı bebeği ile yaşama becerisinden başlamaktadır. Burada kastettiğim kesinlikle daha iyi eğitimli anne ve daha bilgili anne değil; ancak sahip olduğu eğitim, bilgi ve farkındalıklarını duyguları ve sezgileri ile birlikte kullanabilen annedir. Bir bebeğin veya çocuğun kendine özel gereksinimlerini duygusal olarak anlamak, hissetmek ve gereken şeyi bebeğe sunabilmek edinilen/ öğrenilen bilgi ile mümkün olmamaktadır. Bilginin ve sezginin birbirine eşlik ettiği bir annelik, bebeğin sağlıklı gelişimi için en önemli duygusal bağışıklık ilacıdır.
Zehra Kahraman
Uzman Psikolojik Danışman
Çift ve Aile Terapisti
Yenidoğan her bebek için annenin birincil işlevi bakım verme kapasitesidir. Bebeğin tutulması, karnının doyurulması, altının temizlenmesi, kucağa alınması gibi temel ihtiyaçları anne tarafından olumlu duygu kapasitesi ile gerçekleştirildiğinde, bebeğin hayatta kalabilmesi ve sağlıklı gelişimi devam eder. Bebekler her zaman dış uyaranlara muhtaçtır ve dünyaya geldiği ilk zamanlarda bu uyaranlardan en önemlisi annedir. Annenin bebeğe duyarlılığı, ihtiyaçlarına zamanında karşılık verebilmesi, bebeğiyle fiziksel teması bebek için dünyadaki varlığının vazgeçilmez destekleridir. Annenin duyarlığı, güvenli bağlanmanın gelişimi destekleyerek, duygu düzenleme becerisinin kazanılması için öncelikli bir işleve sahiptir.
Bebek ne kadar büyüse de annenin hayatındaki önemi ve işlevine dair sadece ihtiyaçları değişmektedir. Bebeklik döneminde kendi varlığını bebeğine sunan anne, daha sonraki dönemlerde nesneleri, ilişki yapılarını, olay ve durumları çocuğuna sunmaya devam eder. Hangi oyuncakları seçecek, nerelerde ve kimlerle oyun oynayacak, anne dışında kimlerle ilişkide olacak, doğruları/ yanlışları, iyileri/kötüleri nasıl sınıflandırılacak... gibi çok şeyi ilk güvenilir referans kişisi olarak anneden alacak ve tüm hayatının ilk tercih, seçim ve yönelimleri anne kılavuzluğunda olacak. Bu açıdan baktığımızda annenin bir çocuğun büyümesindeki işlevinin ne kadar büyük bir yer kapladığını ve hayat boyu sürekliliği olduğunu görmemiz mümkün. Yaşamın ilk yıllarındaki fiziksel ve psikolojik bakımın kalitesi yaşam boyu gelişimi doğrudan etkileyen temel etmenlerden birisidir. Erken yıllarda ebeveynler tarafından çocuğa sunulan şefkat, yakınlık, sevgi ve çocuğa sağladığı kendini geliştirme fırsatları; fiziksel, zihinsel, kişilik ve duygusal gelişim alanlarının tümüne doğrudan ya da dolaylı olarak etki eder.
Anne işlevine dair kurduğumuz her cümle ile ilgili sayfalarca yazmak, saatlerce konuşmak mümkün. Esas vurgu yapmak istediğim durum bir annenin çocuğunun hayatındaki bu işlevinin, öneminin farkında olmasıdır. Her zaman dile getirdiğimiz gibi mükemmel anne değil ama Winnnicott'ın tanımıyla "yeterince iyi anne" olma kapasitesi aslında.
Günümüz koşullarında medya ve daha çok sosyal medya üzerinden “ideal annelik/mükemmel annelik” e dair görsel ve yazılı uyaranlara fazlasıyla maruz kalan annelerin yetersizlik duygusu artmaktadır. Yetersizlik duygusu ile endişesi artan anneler çocuklarıyla duygusal bağ kurma deneyimini ıskalamakta ve görüp öğrendiği anne modellerine göre annelik işlevini yürütmeye çalışmaktadır. Bu da anne ile çocuk arasındaki spontan bağın kurulmasını engelleme riskini artırmaktadır.
Anne olan kadının, annelik işlevi sağlamadaki en önemli özelliği doğal, içten, samimi, spontan bir ilişkiyi ve yaşamı bebeği ile yaşama becerisinden başlamaktadır. Burada kastettiğim kesinlikle daha iyi eğitimli anne ve daha bilgili anne değil; ancak sahip olduğu eğitim, bilgi ve farkındalıklarını duyguları ve sezgileri ile birlikte kullanabilen annedir. Bir bebeğin veya çocuğun kendine özel gereksinimlerini duygusal olarak anlamak, hissetmek ve gereken şeyi bebeğe sunabilmek edinilen/ öğrenilen bilgi ile mümkün olmamaktadır. Bilginin ve sezginin birbirine eşlik ettiği bir annelik, bebeğin sağlıklı gelişimi için en önemli duygusal bağışıklık ilacıdır.
Zehra Kahraman
Uzman Psikolojik Danışman
Çift ve Aile Terapisti